23 Temmuz 2013 Salı

İleal İnterpozisyon

İleal İnterpozisyon şeker hastalığının tedavisi için ortaya çıkmış özel bir ameliyat türüdür. Son zamanlarda şeker hastalarının tercih ettiği bir tedavi yöntemidir. Diğer metobolik cerrahi yöntemlerinin aksine hiçbir şekilde emilim bozukluğu oluşturmaz. Genellikle tip 2 diyabet hastalığının çözümü için geliştirilmiş bir tedavi yöntemidir. Tamamen diyabet hastalığını düzeltmeyi amaçlayan bir ameliyat türüdür. Diyabet hastalığı olan tip 2 diyabet hastalığını bu tedavi yöntemi olan İleal İnterpozisyon ile çözümlenebilmektedir. Bu ameliyattan sonra hastada yüksek olarak yağ ve karbonhidrat kısıtlaması olur yani emilim gerçekleşir. Bu ameliyat önceki yıllarda şişmanlık ameliyatı olarak ta bilinmekteydi. Çünkü bu ameliyatlardan sonra emilim gerçekleşerek kilo kayıplara meydana gelmektedir. Kaybedilen kilolar uzun süre alınamayabilir çünkü midede azda olsa küçülme gerçekleşebilir,  ama buda ömür boyu kilo alamayacağınız anlamına gelmez sadece geçici süreler için bu durum gözlemlenir, o yüzden çok zayıf olan hastalara tavsiye edilmeyen bir tedavi yöntemidir. Ameliyat sonrası vitamin ve mineral kayıpları başlar ciddi düşüler olabilir, hastaların bünyeleri bu tedaviye karşı dirençli olmalıdır. Tedavi sonrası kişiye vitamin takviyeleri yapılabilir, ayrıca tedavi sonrasında kişi beslenmesine de ayrı bir önem vermektedir. Kalsiyum eksikliği yapan bu tedavi sonrası kalsiyum alımı bol bir şekilde yapılmalıdır. Gerekirse kendinizi toparlayana kadar vitamin ilaçlarına başvurmalıdır. Ameliyat sonrası hastalar diyabet ilaçları, tansiyon ve kolesterol ilaçlarını bırakırlar iyileşme kendini göstermeye başlar. Hastalar bu ilaçları artık kullanmadan hastalığı yenmiş bir şekilde hastaneden taburcu olurlar.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Diyabet

Diyabet hastaları genellikle insülin kullanarak eski sağlıklarına kavuşmaya çalışmaktadırlar. Bunun sebebi ise kan şekerinin yükselmesinden kaynaklı oluşan belirtilerden kaynaklanmaktadır. Kandaki şeker oranının yükselmesi insanların sağlığını olumsuz etkileyerek sonucunda ölüme kadar gidebilecek etkiler uyandırmaktadır. Vücuttaki kan şekerinin yükselmesini insanlar üzerindeki çeşitlik faktörler ile örtüştürerek kesinlik kazandırabilirsiniz. Bunlardan belirgin olarak gözlenenlerinden aşırı derecede kendini yorgun hissetme, yüksek miktarda kilo kaybı, sürekli olarak idrar gelmesi susama ve sıvı tüketiminin artması, görme bozukluğu ve yitirmeye yüz tutmuş enerji kaybı kandaki şeker oranının düzensizliğinin en belirgin özellikleri olarak hekimler tarafından açıklanmaktadır. Diyabet hastaları kontrol altına alınmadığı veya beslenmeleri düzenli olarak sağlanmadığı taktir de aşırı koma ve belirtileri meydana gelebilmektedirler. İleri derecedeki diyabet hastaları genellikle hastanelerde kontrol altına alınmakla birlikte, beslenmeleri ve diğer tedavileriyle doktorlar birebir ilgilenmektedir. Bazı diyabet hasta gruplarında ise şeker oranının miktarına göre günlük insülin kullanımı mecburi olmakla birlikte, kullanılmadığı günlerde hastada olumsuz etkiler yaratabilecek hale gelmektedir. Şeker hastalığının belirtilerini kendi üzerinizde hissediyorsanız mutlaka hekiminizden destek almanızı öneririz.

9 Temmuz 2013 Salı

Tip 1 ve Tip 2 Diyabet Arasındaki Farklar

Tip 1 diyabet daha çok gençlerde gözlenen ya da çocuklarda gözlenen ve birincil olarak pankreas organındaki hasara bağlı kanda insülin düzeylerinin düşmesiyle birlikte giden rahatsızlık tipidir. Yani kanda insülin yeterli salgılanamaz pankreasta. Buna bağlı olarak da aldığımız gıdalardaki şekerler dokulara girip enerji olarak kullanılamayacağı için kanda şeker yüksekliği olur. Tip 2 olan yani yetişkinlerde ve daha ileri yaşta ortaya çıkan şeker hastalıklarında ise pankreas sağlam olsa bile ürettiği insülin yeterli olmayabilir. Ya da yağ dokusunun artışına bağlı aşırı şişmanda ya da başka bir hormonal duruma ya da hastalığa bağlı üretilen insülin kandaki şekeri dokulara geçişini yetersiz kalabilir. Bunda da kanda şeker yüksekliği olur. Ama tip 1 diyabette pankreas organ yetersizliğine bağlı mutlak bir şekilde insülin hormonu eksik olduğu için şeker yükselir. Tip 2 olan diyabette pankreas çok çalışıp fazla miktarda insülin bile salgılasa dokulara geçemediği için kandaki şeker gene şeker yükselir. Tedavileri de dolayısıyla bu durumda farklıdır. İkisinde de başlıca diyete dikkat etmek en önemli tedavidir. Fakat tip 1 diyabette mutlak olarak insülin eksikliği olduğu için dışarıdan enjeksiyon yöntemiyle insülin hormonu alınması gerekmektedir. Tip 2 diyabetlilerde diyet tedavisi, egzersiz tedavisi, erken dönemde hap dediğimiz oral anti-diyabetiklerle tedavi, bunların bağırsaktan şeker emilimini azaltanları, pankreastan insülin salgılanmayı arttıranları ya da dokulara şekerin girişini rahatlatanları var. Daha ileri dönemde rahatsızlık ilerler ya da şeker hastalığına bağlı böbrek, göz, kalp gibi rahatsızlık gelişirse ancak o zaman bu hastalarda iğneli tedaviye geçebiliriz.

13 Şubat 2013 Çarşamba

ileal interpozisyon nedir


İleal İnterpozisyon hakkında detaylı bilgiye aşağıdaki yazı üzerinden ulaşabilirsiniz.

Dünyada ilk kez 12 yıl önce Brezilya’da yapılan ileal interpozisyon adlı ameliyatın diyabeti büyük ölçüde bitirdiği iddia ediliyor. Türkiye’de ise son dört yıldır Doç. Dr. Alper Çelik tarafından yapılıyor. Ameliyatı, tüm ayrıntılarıyla masaya yatırdık. Operasyonu geçiren hastalar yaşadıklarını anlattı, uzmanlar ameliyatın artı ve eksilerini değerlendirdi.
Türkiye’de sayısı 2 milyon kişinin üzerinde olan diyabet hastalarına umut ışığı doğdu. Diyabetin son yıllarda ameliyatla da tedavi edildiği iddia ediliyor. Tip 2 diyabet hastalarına uygulanabilen ileal interpozisyon adlı ameliyat, dünyada 12 yıl önce ilk kez Brezilya’da yapıldı. Şu anda Brezilya, Japonya, Türkiye, İtalya, ABD ve Hindistan’da uygulanıyor. Dünyada ameliyatı yapan sekiz cerrah var. Türkiye’de yapan isim ise Universal Alman Hastanesi’nden genel cerrah uzmanı Doç. Dr. Alper Çelik.

Çelik, teknik olarak zor, ciddi bir eğitim ve teknik beceri gerektiren bu ameliyatı Hindistan’da Dr. Suren Ugale ve Brezilya’da Dr. Aureo DePaula’dan öğrendiğini, şimdiye kadar 300’e yakın kişiyi ameliyat ettiğini söylüyor. Ileal interpozisyon’un obezite cerrahisiyle karıştırılmaması gerektiğini vurgulayan Çelik ameliyatın mide, onikiparmak bağırsak ve ince bağırsağı içerdiğini ve kapalı (laparoskopik) yapıldığını anlatıyor. Ameliyatta midenin sol üst kısmından salgılanan bir maddenin olduğu bölümün çıkarılmasının yanı sıra mideyle oniki parmak bağırsağın arasındaki bağlantı kapatılıyor. Ameliyatta ayrıca ince bağırsağın son kısmıyla baş kısmının yeri değiştiriliyor. Ciddi bir by-pass işlemi yapılmıyor. Böylece ince bağırsağın son kısmındaki hormonlar aktive, başındaki kötü hormonlar ise inaktive oluyor. Bu ameliyattan sonra uzun dönemde vitamin ve mineral desteğine de ihtiyaç duyulmuyor.

SONUÇ YÜZDE 100 DİYEMEYİZ

Hastaların Çelik’e ameliyatla ilgili en çok sorduğu soru “Şekerden kurtulacak mıyım? Sonuç yüzde 100 mü?” Çelik, sonucun yüzde 100 olmadığının altını ısrarla çiziyor: “Sonuç yüzde 100 değil ama yüzde 90’ın da üzerinde. Uygun kriterleri taşıyan 100 kişiyi ameliyat ettiniz, bunlardan 90’ı 10 yıl sonra ilaç ve insülin kullanmaksızın şekeri normal sınırlarında tutabiliyor. Üstelik ameliyat öncesi dönemde bu hastaların obez bireyler olması da şart değil. Şekerden dolayı kalp kasının ne kadar genişlediği, damarların ne kadar kalınlaştığı, organ hasarları, pankreastaki insülin rezervlerinin azalması gibi faktörler ameliyatın başarısını etkiliyor. Çelik bu durumu şöyle ifade ediyor: “Herkesi ameliyat etmiyorum, kimseye pembe hayal dağıtmıyorum. Çoğu kişi bana ‘Beni annen gibi düşün, baban gibi düşün. Sen benim yerimde olsan ne yaparsın?’ diye soruyor. Ben burada hastalara rehberlik hizmeti sunuyor, bir yol gösterip harita çiziyorum. Kararı hastalarla beraber veriyoruz.”

DİNAMİK VE KOMPLİKE BİR HASTALIK

Her ameliyatta olduğu gibi ileal interpozisyon’da da riskler var. Peki bu ameliyatın ileride başka herhangi bir rahatsızlığa neden olup olmayacağı konusunda ne kadar emin olunabilir? Doç. Dr. Çelik “Bütün klinik araştırmalarda bir yıllık, iki yıllık, beş yıllık ve 10 yıllık sonuçları verirsiniz” diyerek devam ediyor: “Tıp dilinde hep istatistikler üzerinden konuşulur, ‘Şu kadar zaman için yüzde şu kadar etkinlik, yüzde şu kadar tam kontrol ya da yüzde şu kadar kısmi kontrol’ dersiniz. Biz de bunu yapıyoruz. Metabolik cerrahinin isimlendirilmesinde ameliyat sonrası sonuçları irdelerken ‘remisyon’dan bahsedilir. Bu durum hastalıkla ilgili hiçbir bulgu ve semptomun olmamasını ifade eder. Diyabetin medikal tedavisinde remisyondan bahsedemezsiniz, sadece kontrolden bahsedersiniz. Unutulmaması gereken en önemli nokta diyabetin dinamik, komplike ve uzun vadeli düşünmemiz gereken bir hastalık olduğu. Önemli olan yaptığınız tedavinin uzun vadede hayat kalitesine, organ hasarına, maliyetlere ve hayatta kalma süresi üzerindeki etkisine bakmak. Bu ameliyat organ hasarlarını engelliyor, organ hasarlarından dolayı gerek duyulması muhtemel ameliyatları da gereksiz kılıyor.”

ALTI AY ÖNCE YENİDEN DOĞDUM

CANAN Ersoy ve Tuğba Ersoy, diyabet ameliyatı olan anne-kız. Anaokulu sahibi Canan Ersoy’a 2000 yılında hamileyken diyabet teşhisi konulmuş. Canan Ersoy, hastalıktan çok çektiğini anlatıyor: “Öğün saatini geçirdiğimde bayılıyordum, sürekli sinirliydim, geceleri ateşler basıyor, tuvalete gitmekten uyuyamıyordum. Sürekli sıkıntı basıyordu.” Ameliyat tedavisinden iki yıl önce haberdar olmuş, sağlık problemi çok yaşadığı için biraz beklemiş. Ancak ayaklarında uyuşma olunca gittiği hastanede böbrek nakline doğru ilerlediği söylenince ameliyat için doktorun kapısını çalmış. Altı ay önce diyabet ameliyatı olan Ersoy “Hayata yeniden geldim” diyor: “Hayat şeklim değişti. Daha özgürüm, kısıtlamalarım yok, geceleri rahat uyuyorum, hayata daha gülerek bakıyorum. Bir kadın olarak kendimi beğeniyorum. 30 kilo verdim, diyet bile yapmadım. Kendiliğinden gitti. Yeniden doğdum, 47 yaşındayım ama daha bir yaşına girmedim. Öyle hissediyorum.” Ersoy’un kızı 27 yaşındaki Tuğba, bir ay önce hipoglisemi aşamasında diyabet ameliyatı oldu. Kendini çok yorgun hissederken, kahvaltı etmediğinde öleceğini düşünürken ameliyattan sonra şimdi kendisini çok iyi hissettiğini söylüyor. Bir ayda 17 kilo verdiğini anlatıyor.

Sırada Canan Ersoy’un babası var. 35 yıldır şeker hastalığında mustarip İbrahim Cengiz, kızı ve torunundan sonra ameliyat kararı aldı. Her şey yolunda giderse bayramdan sonra ameliyat olacak.

YURTDIŞINDA HOCALARI TEHDİT ETMİŞLER

ŞEKER hastalarının tedavi masrafları bazen ciddi boyutlara ulaşabiliyor. İnsülin ve ilaç için yıllarca milyon dolarları bulan paralar harcanıyor. Ileal interpozisyon ameliyatı olan hastaların insülin ve ilaç kullanmadığı belirtiliyor. Çelik, yurtdışında bu ameliyatı yapan kişilerin çok sıkıntı çektiklerini söylüyor: “Pek çok sorun yaşamışlar. Brezilya ve İtalya’daki hocalarım çok uğraşmışlar, hem de senelerce. Başlarına gelmedik iş kalmamış. Tehdit, darp, mahkemeler...”

Doç. Dr. Alper Çelik’e bu açıdan korkup korkmadığını sorduğumuzda “Bu ülkede benim hata yapmamı bekleyen insanlar var. Bir insan bir şeye hayatını adamışsa gelebilecek sıkıntıları çok düşünmüyor. Sadece bir hedef var önünüzde ve ona doğru ilerliyorsunuz. Yaşamınıza mal olsa dahi çok düşünmüyorsunuz.”

‘PÜR-Ü PAK’ DEMEK YANLIŞ OLUR

TÜRKİYE Tıp Akademisi Başkanı Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, ameliyatla diyabet tedavisinin, tedavi metotlarından sadece biri olduğunu söylüyor. Hatemi, ameliyata ‘yapılmaması gereken’ diye bakmadığını belirterek, bu metodun yarattığı sorunların ileriki yıllarda çıkabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor: “Bu ameliyatın 20-30 yıl sonraki mahsurlarını bilen yok. Çünkü ilk yapıldığının üzerinden o kadar yıl geçmedi. Ameliyatta sindirim sisteminin fizyolojisi değiştirildiği için ileride osteoporoza neden olabilir. Bu ameliyatın ‘pür-ü pak’ diye göstermek yanlış. Ameliyatı yapan Alper, ciddi bir kişi, reklam yapmaz. Diyabet tedavisinde güvenilecek metotlardan biri olabilir ama her hasta için uygun değil.”

SONUÇLAR BİR MERKEZDE TOPLANMALI

İSTANBUL Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mücahit Özyazar, bu ameliyat sonrasında “Şeker düzeliyor” demenin yanlış olduğunu söylüyor. Özyazar, kendisine gelen diyabet hastalarını ameliyata yönlendirmediğini belirtiyor: “Ancak yönlendirmem de demiyorum. Bu ameliyatla ilgili yayınları takip ediyorum. Eğer Türkiye’de yapılan ameliyatların sonuçları bir merkezde toplanırsa o sonuçlara göre bir yorum yapılabilir. Ayrıca hastaların ameliyat sonrası endokrinoloji uzmanlarına görünmesi gerekiyor. Ancak hastalar bunu yapmıyor. Oysa bu çok önemli bir durum. Ameliyatı yapan cerrahlarla endokrinoloji uzmanları birlikte hareket etmeli.”

UYGUN HASTA SEÇİLİRSE YÜZ GÜLDÜRÜR

İSTANBUL Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Taşkın, diyabet tedavisi için yapılan ileal interpozisyonun uygun hastalara uygulanması gerektiğini söylüyor: “Bu dünyada yıllardır yapılan bir ameliyat. Brezilya’da Dr. Aureo DePaula bu ameliyatı yapıyor, neticelerinin iyi olduğunu yayınladı. Ancak bu ameliyat için uygun hasta seçilmesi gerekiyor. Ameliyat olacak hasta, bir ekip tarafından belirlenmeli, o ekipte endokrinoloji uzmanı mutlaka olmalı. Uygun hasta seçildiği takdirde yüz güldürücü neticeler elde edilebilir. Yeni bir ameliyat olduğu için ileride ne gibi etkilerinin olacağını şimdiden söylemek güç.”