23 Haziran 2014 Pazartesi

Diyabet ve Obezite


Diyabet ve obezite birbiriyle bağlantılı iki kavramdır. Öyle ki tıp literatüründe bu iki durum diabesity ismiyle anılır. Yapılan araştırmalara göre vücut kitle indeksi (VKİ) belli bir seviyenin üzerinde olan kişilerde tip 2 diyabet riski 20 kat fazladır. Bu diyabet türüne sahip kişilerin ise sadece %10’unda obezite tanısı konulmamıştır.
Uzmanlar, diyabette kullanılan ilaçlar ile insülinin kilo aldırıcı etkisi olabileceği düşünülmektedir. Kullandığınız ilaçlarla ilgili endişeleriniz varsa doktorunuzla görüşebilir, ilaçların yan etkileri hakkında kendisinden detaylı bilgi alabilirsiniz.
Obezite ile artan beden yağ oranı karın ve bel bölgesinde yağ birikimine sebep olarak diyabetin oluşma riskini arttırır. Aynı zamanda obezite insülin direncini arttırarak şeker hastalığının oluşmasını kolaylaştırmaktadır.
Diyabet ve obezite arasındaki bu bağ göz önüne alındığında, obezite tanısı konmuş kişilerin sağlıklı yaşam biçimine geçmeleri, sağlıklı beslenmeleri ve spor yapmaları sadece diyabetin değil obeziteye bağlı diğer yan hastalıkların da oluşma riskini azaltacaktır.

Yeme alışkanlıklarınız ve kilonuz ile ilgili endişeleriniz varsa en kısa sürede bir diyetisyene gitmeniz sağlığınız açısından büyük önem taşır.

Diyabet Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Hazır yiyecekler ve teknolojinin hayatımıza girmesi ile daha sağlıksız bir yaşam stiline sahip olmamızla birlikte günümüzde daha çok kişide diyabet hastalığı görülmektedir. Fakat buna rağmen halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet ile ilgili hala birçok konuda yanlış bilgiye sahibiz. Bu yazımızda diyabet hakkında bilmeniz gereken bilgileri sizlerle paylaşmayı amaçladık.
- Diyabetin kendisi değil, kontrol altına alınamayan diyabet tehlikelidir. Kan şeker değerlerinizi dengede tutmak için sağlıklı yaşam biçimini benimseyerek diyet ve egzersiz programınıza günlük olarak uymalısınız.
- Diyabetli hastaların karbonhidrat almaması gerektiği doğru olarak bilinen bir yanlıştır. Diyabetlilerin de diğer herkes gibi karbonhidrat ve hatta nişastaya ihtiyaçları vardır fakat bu besin zengini ürünleri tüketirken dengeli ve dikkatli olunmalıdır.
- Diyabet yaşlılık hastalığı değildir. Yeni doğan bir bebekte bile diyabet görülebilir. · Diyabetli bireylerin tatlıya sonsuza kadar elveda demelerine gerek yoktur. Diyetisyenin verdiği öneriler doğrultusunda hazırlanan tatlılar da zaman zaman tüketilebilir.
- Diyabet hastalığı kontrol edilemediğinde kalp, göz ve böbrekleri etkilediği için rutin diyabet kontrollerinizin yanı sıra yılda en az bir kez bu organların kontrol edilmesi gerekir.

18 Haziran 2014 Çarşamba

Diyabet hastaları oruç tutabilir mi?

Diyabet, kandaki şeker oranının rutin bir şekilde kontrol edilmesi ve dengede tutulması gereken kronik bir hastalıktır. Kontrol altına alınamayan diyabetler kalp, böbrek ve gözlerle ilgili ciddi yan hastalıklara öncülük edebilir. Dolayısıyla uzmanlar diyabet hastalarının oruç tutmalarını önermezler. Bazı hastalıklarda oruç tutmak zor ve hatta imkansızdır. Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet de bu hastalıklardan biridir.
Uzmanlar, özellikle tip 1 diyabet hastalarının uzun süre aç kalmalarının tehlikeli olabileceğini belirtmekte.
Bazı diyabetli hastalar doktorlarına danışmadan oruç tutarak aslında insülin ve ilaçlarını kendi başlarını bırakmış oluyorlar. Bu durumun hayati tehlike riski taşıdığını hatırlamakta fayda vardır. Oruç tutmaya kararlı kişilerin mutlak surette doktorlarına danışmaları, gerekli önlemleri almaları gerekir.
Ayrıca, uzun saatler boyunca açlığa dayanamayan, oruçlu olduğu günlerin büyük bir kısmını yatakta geçiren kişilerde diyabet hastalığı olmasa bile bu kişilerin açlık kan şekerinin yanı sıra tokluk şekerini de ölçtürmeleri gerekmektedir. Tokluk kan şekeri değerlerinin yüksek olması kalp hastalıkları riskini arttırmaktadır.



Tip 2 Diyabet Nedir?

Daha çok yetişkinlerde görülen bir diyabet türü olan tip 2 diyabet özellikle 40 yaş ve üzeri kişileri etkilemektedir. Ailede diyabet geçmişi olanlar, obez olanlar, stres altında yaşayanlar risk altındadır ve diyabetle ilgili herhangi bir belirti yaşamasalar bile belli aralıklarda muayene olmaları gerekmektedir.
Tip 2 diyabetin belirtileri diğer diyabet türleri ile genelde aynıdır. Bu belirtiler arasında sık sık tuvalete çıkma ihtiyacı, sık susama, dudakların kuruması, yaraların geç iyileşmesi, açıklanamayan kilo kaybı, sık enfeksiyon, el ve ayaklarda karıncalanma veya uyuşma ve ağız kuruluğu vardır.
Diyabet önemli bir hastalık olsa bile doğru bir tedavi yöntemi ile bu hastalık kontrol altına alınarak kişinin sağlıklı ve uzun bir hayat sürmesi sağlanır. Tedavi için ilk olarak kişinin beslenme şekli ve yaşama biçiminde değişiklikler yapılarak kişinin daha sağlıklı beslenmesine ve egzersiz yapmasına öncülük edilir. İnsülin değerlerini dengede tutabilmek için belli aralıklarla insülin enjeksiyonu yapılması gerekebilir. Bu önlemlere rağmen değerlerde bir düzelme olmazsa ise şeker düşürücü haplar alınacaktır.

Tip 2 diyabete sahip kişiler aynı zamanda haftanın belli günlerinde evde kendi başlarına şeker takibi yapmalıdırlar.

Metabolik Cerrahi Nedir?

Diyabet, ciddi kalp hastalıkları, felç, kanser gibi hastalıklara öncülük edebilen, kişinin sağlıksız beslenmesi, egzersiz yapmaması ve devamlı stres altında olması ile ortaya çıkan sağlık sorununa metabolik sendrom denir. Metabolik sendroma sahip kişilerde bel çevresi belli bir kalınlığın üzerindedir. Kişinin tansiyon, açlık kan şekeri ve kan yağ oranları da belli bir seviyenin üstündedir.
Metabolik cerrahi işte burada ortaya çıkar; metabolik sendromu cerrahi yöntemlerle tedavi eder.

Günümüz dünyasında insanların daha çok bilgisayar başında vakit geçirmesi, daha az egzersiz yapması, daha çok hazır besinle beslenmesi diyabet, obezite, hipertansiyon gibi hastalıkların görülme oranının ciddi bir şekilde artmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla metabolik cerrahi büyük önem taşımaktadır.  Ülkemize Doç. Dr. Alper Çelik tarafından tanıtılan bu cerrahi yönteminden özellikle tip 2 diyabete sahip olan hastalar faydalanmaktadır. Bu sayede kişi tek bir ameliyatla kolesterol, tansiyon, tip 2 diyabet ve aşırı kiloluk gibi şikayetlerinden kurtulabiliyor. Mide, oniki parmak barsağı ve ince barsakların içeren bu ameliyata giren hastaların %90’ından fazlası ameliyat sonrasında ilaç ve insülin kullanma ihtiyacı duymamaktadır.  

3 Haziran 2014 Salı

İleal İnterpozisyon (Şeker Hastalığı Ameliyatı) Nedir?

Merhaba, ileal interpozisyon yani şeker hastalığı ameliyatı ile ilgili metabolikcerrahi.com sitesinden bir yazı paylaşmak istiyorum. Umarım merak edenler cevabı bu yazıda bulacaktır.

İleal İnterpozisyon İleal İnterpozisyon terimi en özet ifade ile ince bağırsağın son kısmı ile başlangıç kısmının yer değiştirmesi işlemidir. Bu ameliyat insülin direncine neden olan hormonları devre dışı bırakıp, insülin duyarlılığını artıran hormon seviyelerini yükseltmek prensibi üzerinden işlev görür. Sindirim sisteminin başlangıç kısımlarından Ghrelin (mide), GİP (oniki parmak barsağı) ve glukagon (pankreas) isimli insülin direnç hormonları ve ince barsağın son kısmındaki L hücrelerinden de GLP-1 adı verilen insülin duyarlılık hormonları salgılanır. Bu işlem ile asıl hedeflenen direnç hormonlarını azaltıp, duyarlılık hormonlarını artırmaktır. GLP-1 insülin etkisini arttıran ve pankreasın insülin üretimini uyaran bir hormondur. İnce barsağın son kısmına ‘ileum’ adı verilir. İnce barsağın son kısmının, yani ileum’un, cerrahi olarak taşınmasına ‘interpozisyon’ adı verilmektedir: ‘İleal İnterpozisyon’. İleal İnterpozisyon ameliyatında sadece ince barsağın ileum adı verilen son kısmının yeri değişmiyor. Ayrıca İleal İnterpozisyon ameliyatının etkisini güçlendirecek şekilde başka hormon değişiklikleri oluşturmak amacıyla, midenin sol üst dış kısmından (fundus) bir bölüm çıkartılıyor. Midenin çıkartılan bu kısmından ‘ghrelin’ adı verilen bir hormon salgılanmaktadır. Ghrelin hormonunun iki tane önemli görevi vardır. 1) Beyin tabanında Hipotalamus olarak adlandırılan ve açlık hissini kontrol eden merkeze uyarılar göndererek açlık hissini oluşturmak. 2) Hücre içi insülin direnci. İleal İnterpozisyon ameliyatında midenin bu kısmını devre dışı bırakılmasının bir diğer önemli nedeni daha vardır: Şayet sadece ince barsaklarda yer değişikliği yapıp mide üzerinde her hangi bir işlem yapılmaz ise “Gastrik Dilatasyon” denilen mide genişlemesi ve buna bağlı inatçı bulantı ve kusma nöbetleri görülmektedir. İşte bu 3 nedenden dolayı midenin “fundus” olarak adlandırılan sol üst dış kısmı çıkarılmaktadır. İleal İnterpozisyon ameliyatında ince barsaktaki yer değiştirmeye ilaveten midenin fundus bölgesinin alınması ile özellikle Tip 2 Diyabette aşırı artan ghrelin hormonu düzeyleri çok düşük seviyelere iner. Bu şekilde ameliyat sonrası dönemde hastalarımız uzun süre yemek yemeseler bile çok fazla açlık hissetmemektedirler. İleal İnterpozisyon ameliyatında midenin bir kısmının alınmasındaki temel amaç mide hacmini küçültmek değildir. Amaç, açlık hissini tetikleyen ghrelin hormonunun salgısını azaltmak ve barsaktaki yer değiştirmeye bağlı ortaya çıkabilen ve inatçı bulantı-kusmalarla seyreden “gastrik dilatasyon” durumunun engellenmesidir. Bu yüzden İleal İnterpozisyon ameliyatında, morbid obezite ameliyatı olarak yapılan “tüp mide” ameliyatından daha geniş mide bırakılır. Hastaların az yemek yemelerini sağlayan neden hormonal olarak oluşturulan yeni düzenlemedir. Bu nedenlerden dolayı İleal İnterpozisyon ameliyatı anatomik olarak ileri düzeyde bir sindirim sistemi cerrahisi olmakla birlikte, etki mekanizmaları açısından bakıldığında tam olarak bir “Metabolik Cerrahi” işlemidir. İleal İnterpozisyon ameliyatında uygulanan her adımın bir hormonal hedefi vardır. Bu hedefler her hasta için pek çok çeşitli faktörler göz önüne alınarak değerlendirilir ve gerekirse hastanın durumuna göre değişiklikler yapılır. Bu anlamda İleal İnterpozisyon dinamik bir karar alma sürecidir.

Kaynak: www.metabolikcerrahi.com/ileal-interpozisyon

23 Temmuz 2013 Salı

İleal İnterpozisyon

İleal İnterpozisyon şeker hastalığının tedavisi için ortaya çıkmış özel bir ameliyat türüdür. Son zamanlarda şeker hastalarının tercih ettiği bir tedavi yöntemidir. Diğer metobolik cerrahi yöntemlerinin aksine hiçbir şekilde emilim bozukluğu oluşturmaz. Genellikle tip 2 diyabet hastalığının çözümü için geliştirilmiş bir tedavi yöntemidir. Tamamen diyabet hastalığını düzeltmeyi amaçlayan bir ameliyat türüdür. Diyabet hastalığı olan tip 2 diyabet hastalığını bu tedavi yöntemi olan İleal İnterpozisyon ile çözümlenebilmektedir. Bu ameliyattan sonra hastada yüksek olarak yağ ve karbonhidrat kısıtlaması olur yani emilim gerçekleşir. Bu ameliyat önceki yıllarda şişmanlık ameliyatı olarak ta bilinmekteydi. Çünkü bu ameliyatlardan sonra emilim gerçekleşerek kilo kayıplara meydana gelmektedir. Kaybedilen kilolar uzun süre alınamayabilir çünkü midede azda olsa küçülme gerçekleşebilir,  ama buda ömür boyu kilo alamayacağınız anlamına gelmez sadece geçici süreler için bu durum gözlemlenir, o yüzden çok zayıf olan hastalara tavsiye edilmeyen bir tedavi yöntemidir. Ameliyat sonrası vitamin ve mineral kayıpları başlar ciddi düşüler olabilir, hastaların bünyeleri bu tedaviye karşı dirençli olmalıdır. Tedavi sonrası kişiye vitamin takviyeleri yapılabilir, ayrıca tedavi sonrasında kişi beslenmesine de ayrı bir önem vermektedir. Kalsiyum eksikliği yapan bu tedavi sonrası kalsiyum alımı bol bir şekilde yapılmalıdır. Gerekirse kendinizi toparlayana kadar vitamin ilaçlarına başvurmalıdır. Ameliyat sonrası hastalar diyabet ilaçları, tansiyon ve kolesterol ilaçlarını bırakırlar iyileşme kendini göstermeye başlar. Hastalar bu ilaçları artık kullanmadan hastalığı yenmiş bir şekilde hastaneden taburcu olurlar.